16 Nisan 2020 Perşembe

Corona Günlükleri - 16.04.2020

Ne acayip bir dönemden geçiyoruz, inanılır gibi değil.. Filmlerdeki gibi, aslında o filmlerde de yaşananı yaşamamız ya da yaşatılmamız da bir hayli ilginç ve düşündürücü. Nasıl bir nesiliz ve nasıl bir dünyaya denk geldik diyoruz ya hepimiz gerçekten bir uzaylıların istilasına denk gelmedik sanırım :)
Önce uzaktan uzağa haberlerde izleyerek başladık bu sürece, Çin'in Wuhan kentinde başlayan salgın diye geçiyordu haberlerin bilmem kaçıncı sırasında, oysa ki nerden bilebilirdik ki bir şeylerin hayatımızda köklü değişime uğrayacağını. Ha buarada, Türkiye'de günde 125 kişi vefat ediyor, hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, işlerimize gidemiyoruz yaklaşık 1 aydır da evdeyiz. İleride bu satırları dönüp okuduğumuzda bakalım neler olacak, hayatta kalacak mıyız? sevdiklerimiz eksilecek mi? yine aynı telaşe hallerimize iş güçe sarılıp koşturmacalı hayatımıza dönmüş mü olacağız yoksa herkesin dediği gibi yeni bir dünya düzenine geçecek miyiz? İnsanlık sınavdan geçiyor diyorum hep, hatta ilk başlarda saat 21:00'de balkonlara camlara çıktık ve cephede görünmez düşmanımız olan bu virüse karşı savaşan sağlık görevlilerini alkışlarken gözümüzden yaşlar süzülüyordu. Evlere kapandığımıza inanamıyorduk, bir durup yavaşladığımız için sevinmeye bile başladıydık, ama anlamlandıramamıştık, insanların gelir kaybı başlıyordu, evde kalmak aslında instagramda yemek paylaşımlarımızla eş değerdi, çok az etrafımızda vaka duyuyorduk, kendimiz eldivenler, maskeler ve çamaşır suları ile korumaya almıştık. Rebul mu güzel yoksa Eyüp Sabri Tuncer mi boyutundaydık, ben buarada demeden geçemeyeceğim, Rebul'un Lavanta Kolonyasını parfüm niyetine sürüp sokağa çıkan, fötr şapkalı bir dedenin torunuyum, İstanbul beyefendisinin torunu, o yüzden her zaman Rebul sever bir insanım.. Kolonyaları marketlerde tek tek almaya başladığımız günlerde satın alabilmek de bir meziyet tabi buaralar. Hatta online olarak alamıyorsunuz da sabah saati var, belli saate kadar aldın aldın yoksa hak getire.. Kolonya açlığımız bitti bu sıralarda da maya arayışına başladık, 40 yıllık 1-2 liralık maya çeşitleri karaborsa.. He devrin bir parlayan yıldızı vardır ya hani, işte kolonya, maya bir de İK'cılar diyorum ben. Ben de IK'cıyım haliyle, her yerin kapandığı tüm sektörlerin etkilendiği, bazı işlerin durduğu bir dünya içerisindeyiz, gelirler, maaşlar, ödenekler vs vs, bunları takip ediyoruz, hiç olmadığı kadar her günümüz hareketli. Böyle böyle geçerken günler sanırım ben bu koşturmacanın içerisinde eyvah geleceğim ne olacak, acaba bizi hangi musibetler bekliyor karamsarlığı ile bir dakika bir duralım ve bunu bir fırsat olarak değerlendirelim arasında ince bir çizgide kaldım, belki de arafta.. Dünyanın nasıl bir yer olacağı bilinmemekle birlikte belki de ne olacağını çok düşünmemek gerekenlerden olmayı seçeceğim, bu hayat şartlarında ne yapmalıyım, beni ne mutlu eder, neyin kıymetini bilmeliyim'i düşünüyorum. Nisan'ın ortasındayız ve bir bahar alacağımız var derken aslında bu geçen değişik günlerin arasında hep fırsat bulunca yapmayı istediğim şeyleri yapmak üzere belki de hayat kendiliğinden es verdi. Baktım bloğuma 1 senedir yazmamışım, 1 senedir tarif koymamışım yine klasik, bu 1 aydır evde olduğum sürede 1 kitap okuyamamışım halen, izlediğim film sayısı max 2-3'tür. Çamaşır suyu ve arap sabunu ile yakınlığım ise bir hayli ilerledi. İşim gücümle oldukça meşgulüm, gün nasıl hızlı bu kadar geçebiliyor anlamadım. Motive eden ve ne olursa olsun yapmaya devam ettiğim yegane şey ise yemek yapmak, tarifleri uygulamak. İki elim kanda olsa yapacağım veya yaptığım vazgeçilmezim o baharatlar, o tarifler ve o tatlar, aromalar.. Artık karar verdim, şu bloğuma hem duygularımı dökeceğim hem de tariflerimi yükleyeceğim. Buarada çok sevdiğim arkadaşlarımla zoom veya farklı online araçlarla gorusmeye devam edıyoruz, bu da benım ıcın vazgecılmez sanırım.. 
Bu satırları yazarken içimden aktı geçti bu cümleler, gelişine yazıyorum, dönüp düzeltmeyi de hiç sevmem o an bunlar geldiyse doğrudur.. Hayat tarzım da sanırım böyle biraz gelişine yaşamak tıpkı yazmak olduğu gibi... Dönüp baktığımda ,doğru veya - yanlış cümle kime göre ne doğru-  daha anlamlı bir hayat yaşadıysam o kadar zenginim sanırım, dün düşündüm; yaşamak istediğim hayatı tam yaşayamamışım hala, ya da bilmem şimdilik belki de en iyisini yaşadım; kendi versiyonumun en iyisi belki bu, bazen tabi moda bir deyimle hayaller paris gerçekler taşra yaşıyoruz bu hayatı. 
Tv'de her akşam on bin tane prof, dr veya herşeyi bilen her  konuda çok bilenler var; demin şu söylendi; normal hayata döndüğümüzde... Belki de anormaldi o hayat, normal miydi ki onca koşturmaca, onca hırs, onca farklılık.. Belki de şu durup düşünmek, sorgulanmak, ortak kaygılar ve endişeler, hayatta kalma mücadelesi, sevdiklerine sımsıkı sarılma ve sahip olduklarına şükretme duygusu normal belki de... Evde ekmeğimizi yapmamız, kendi işimizi kendimiz görmemiz, insani duyarlılığımız, önce ve başta sağlığın gelmesi.. Bunlar sanki daha normal ya.. Ki ben bir şey dilerken bilen bilir; huzur, aşk, sevgi, mutluluk, coşku, zenginlik, bolluk ve bereket dileyenlerdenim. Sağlığı hiç bir zaman öncelikli dilemedim, sağlığıma çok dikkat etmedim, astım olmama rağmen kendime bakmadım, minimum meyve ve sebze ile beslendim. Şimdi gördüm ki "her şeyin başı sağlık" ya da "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" cümleler ne kadar da değerliymiş, her şey bir nefeste gizliymiş..
Bir yazdım pir yazdım.. 
Tekrar görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: