Ne acayip bir dönemden geçiyoruz, inanılır gibi değil..
Filmlerdeki gibi, aslında o filmlerde de yaşananı yaşamamız ya da yaşatılmamız
da bir hayli ilginç ve düşündürücü. Nasıl bir nesiliz ve nasıl bir dünyaya denk
geldik diyoruz ya hepimiz gerçekten bir uzaylıların istilasına denk gelmedik
sanırım :)
Önce uzaktan uzağa haberlerde izleyerek başladık
bu sürece, Çin'in Wuhan kentinde başlayan salgın diye geçiyordu haberlerin
bilmem kaçıncı sırasında, oysa ki nerden bilebilirdik ki bir şeylerin
hayatımızda köklü değişime uğrayacağını. Ha buarada, Türkiye'de günde 125 kişi
vefat ediyor, hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, işlerimize
gidemiyoruz yaklaşık 1 aydır da evdeyiz. İleride bu satırları dönüp
okuduğumuzda bakalım neler olacak, hayatta kalacak mıyız? sevdiklerimiz
eksilecek mi? yine aynı telaşe hallerimize iş güçe sarılıp koşturmacalı
hayatımıza dönmüş mü olacağız yoksa herkesin dediği gibi yeni bir dünya
düzenine geçecek miyiz? İnsanlık sınavdan geçiyor diyorum hep, hatta ilk
başlarda saat 21:00'de balkonlara camlara çıktık ve cephede görünmez düşmanımız
olan bu virüse karşı savaşan sağlık görevlilerini alkışlarken gözümüzden yaşlar
süzülüyordu. Evlere kapandığımıza inanamıyorduk, bir durup yavaşladığımız için
sevinmeye bile başladıydık, ama anlamlandıramamıştık, insanların gelir kaybı
başlıyordu, evde kalmak aslında instagramda yemek paylaşımlarımızla eş değerdi,
çok az etrafımızda vaka duyuyorduk, kendimiz eldivenler, maskeler ve çamaşır
suları ile korumaya almıştık. Rebul mu güzel yoksa Eyüp Sabri Tuncer mi
boyutundaydık, ben buarada demeden geçemeyeceğim, Rebul'un Lavanta Kolonyasını
parfüm niyetine sürüp sokağa çıkan, fötr şapkalı bir dedenin torunuyum,
İstanbul beyefendisinin torunu, o yüzden her zaman Rebul sever bir insanım..
Kolonyaları marketlerde tek tek almaya başladığımız günlerde satın alabilmek de
bir meziyet tabi buaralar. Hatta online olarak alamıyorsunuz da sabah saati
var, belli saate kadar aldın aldın yoksa hak getire.. Kolonya açlığımız bitti
bu sıralarda da maya arayışına başladık, 40 yıllık 1-2 liralık maya çeşitleri
karaborsa.. He devrin bir parlayan yıldızı vardır ya hani, işte kolonya, maya
bir de İK'cılar diyorum ben. Ben de IK'cıyım haliyle, her yerin kapandığı tüm
sektörlerin etkilendiği, bazı işlerin durduğu bir dünya içerisindeyiz,
gelirler, maaşlar, ödenekler vs vs, bunları takip ediyoruz, hiç olmadığı kadar
her günümüz hareketli. Böyle böyle geçerken günler sanırım ben bu koşturmacanın
içerisinde eyvah geleceğim ne olacak, acaba bizi hangi musibetler bekliyor
karamsarlığı ile bir dakika bir duralım ve bunu bir fırsat olarak
değerlendirelim arasında ince bir çizgide kaldım, belki de arafta.. Dünyanın
nasıl bir yer olacağı bilinmemekle birlikte belki de ne olacağını çok
düşünmemek gerekenlerden olmayı seçeceğim, bu hayat şartlarında ne yapmalıyım,
beni ne mutlu eder, neyin kıymetini bilmeliyim'i düşünüyorum. Nisan'ın
ortasındayız ve bir bahar alacağımız var derken aslında bu geçen değişik
günlerin arasında hep fırsat bulunca yapmayı istediğim şeyleri yapmak üzere
belki de hayat kendiliğinden es verdi. Baktım bloğuma 1 senedir yazmamışım, 1
senedir tarif koymamışım yine klasik, bu 1 aydır evde olduğum sürede 1 kitap
okuyamamışım halen, izlediğim film sayısı max 2-3'tür. Çamaşır suyu ve arap
sabunu ile yakınlığım ise bir hayli ilerledi. İşim gücümle oldukça meşgulüm,
gün nasıl hızlı bu kadar geçebiliyor anlamadım. Motive eden ve ne olursa olsun
yapmaya devam ettiğim yegane şey ise yemek yapmak, tarifleri uygulamak. İki
elim kanda olsa yapacağım veya yaptığım vazgeçilmezim o baharatlar, o tarifler
ve o tatlar, aromalar.. Artık karar verdim, şu bloğuma hem duygularımı
dökeceğim hem de tariflerimi yükleyeceğim. Buarada çok sevdiğim arkadaşlarımla
zoom veya farklı online araçlarla gorusmeye devam edıyoruz, bu da benım ıcın
vazgecılmez sanırım..
Bu satırları yazarken içimden aktı geçti bu
cümleler, gelişine yazıyorum, dönüp düzeltmeyi de hiç sevmem o an bunlar
geldiyse doğrudur.. Hayat tarzım da sanırım böyle biraz gelişine yaşamak tıpkı
yazmak olduğu gibi... Dönüp baktığımda ,doğru veya - yanlış cümle kime göre ne
doğru- daha anlamlı bir hayat yaşadıysam o kadar zenginim sanırım, dün
düşündüm; yaşamak istediğim hayatı tam yaşayamamışım hala, ya da bilmem
şimdilik belki de en iyisini yaşadım; kendi versiyonumun en iyisi belki bu, bazen
tabi moda bir deyimle hayaller paris gerçekler taşra yaşıyoruz bu hayatı.
Tv'de her akşam on bin tane prof, dr veya
herşeyi bilen her konuda çok bilenler var; demin şu söylendi; normal
hayata döndüğümüzde... Belki de anormaldi o hayat, normal miydi ki onca
koşturmaca, onca hırs, onca farklılık.. Belki de şu durup düşünmek,
sorgulanmak, ortak kaygılar ve endişeler, hayatta kalma mücadelesi,
sevdiklerine sımsıkı sarılma ve sahip olduklarına şükretme duygusu normal belki
de... Evde ekmeğimizi yapmamız, kendi işimizi kendimiz görmemiz, insani
duyarlılığımız, önce ve başta sağlığın gelmesi.. Bunlar sanki daha normal ya..
Ki ben bir şey dilerken bilen bilir; huzur, aşk, sevgi, mutluluk, coşku,
zenginlik, bolluk ve bereket dileyenlerdenim. Sağlığı hiç bir zaman öncelikli
dilemedim, sağlığıma çok dikkat etmedim, astım olmama rağmen kendime bakmadım,
minimum meyve ve sebze ile beslendim. Şimdi gördüm ki "her şeyin başı
sağlık" ya da "Olmaya
devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" cümleler ne kadar da değerliymiş,
her şey bir nefeste gizliymiş..
Bir yazdım pir yazdım..
Tekrar görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder